Basında Biz;

Tiyatro Merdiven, tiyatro tarihinin önemli figürlerinden biri olan kantocu Peruz Hanım’ı sahneye taşıyor. Geleneksel tiyatronun öğelerinden de yararlanılan oyunun metni Sibel Tomaç’a ait. Yasemin Emer’in Peruz Hanım’ı canlandırdığı oyunun yönetmeni Azime Handan Delipınar’la Peruz Hanım’ı, dünden bugüne uzanan geleneksel tiyatroyu ve tiyatronun güncel dertlerini konuştuk. “Bizi oyalayan ve -mış gibi yapan bir bürokrasi var” diyen Delipınar, tiyatronun acilen desteklenmesi gerektiğini düşünüyor. Delipınar, tiyatronun son aylarda yaşadığı izleyici krizini ise “insanların neşesini kaybetmiş olması”na bağlıyor ve önemli bir uyarı yapıyor: Eğer destek görmezsek çok yakında bir çok tiyatro kapanır.”

 

Tiyatro Merdiven olarak “Balkondan Geçen Vapur” ile bir Tatavla hikayesi anlatmıştınız, şimdi kantonun doğduğu yıllara giderek bir kantocunun hikayesinin anlatıyorsunuz. Tematik seçimlerinizin ardında hangi nedenler yatıyor?

Aslında tematik bir hikâye anlatalım diye yola çıkmıyoruz. Bizi etkileyen, söylemek konuşmak istediğimiz hikâyeleri anlatmayı seviyoruz. “Balkondan Geçen Vapur” Filiz Bingöl’ün yazdığı kendi çocukluğunda tanıklık ettiği çok kültürlü olmanın güzelliğiydi. Hikayeyi Filiz sahici bir yerden yazmıştı. Ön yargılar olmadan insanların birbirlerini kabullendiği ve kattıklarıyla güzelleştiği, hemhal olduğu zamanları kaleme almıştı. Biz de de bunları paylaşmak ve şimdiki zamanda balkondan geçen vapurların olasılığını hayal etmek istedik.

Peruz Terzakyanı ise güçlü kişiliği, tiyatroda ilk kadın kantocu, oyuncu, sahne sahibi olması ilğimizi çekti. Onun hikayesinin gün yüzüne çıkarmak ve o yılların tiyatro anlayışını ve izdüşümlerini tartışmaya açmak istedik. 1800’lerin sonu 1900’lerin başında erkeklerin söz sahibi olduğu, kadınları görünmez olduğu bir dönemde sahne almış, 42 yıl sahnede afet-i devran unvanını korumuş şahane kadını tekrar hatırlatmak için bu oyunu seçtik. Ayrıca sadece Ramazan ayına sıkıştırılan ortaoyunu ve çocuklara oynatılan Karagöz’e indirgenen Geleneksel Türk Tiyatrosu’nu da hatırlatmak istedik.

Peruz Hanım” çok özel bir tarihi kişilik. Oyunun yönetmeni olarak size yansıması nasıl oldu, karakterin hangi yönleri üzerinde durdunuz, sizi en fazla etkileyen hangi yönü oldu?

Peruz Hanım’la ilgili sınırlı araştırma ve makale var. Bulabildiğim her makaleyi okudum. Adının geçtiği magazin haberlerine baktım. Tuluat tiyatrosundaki ustaların anılarına baktım. İş Bankası Yayınları’ndan Çıkan Cemal Ün’ün derlediği albümden yararlandım. Ama en çok fotoğraflarına baktım. Gözlerine, saçlarına baktım. Duruşuna, giyimine baktım. Geçmişten bana ne söylemek ister diye onu duymaya çalıştım. Seyircinin saatlerce kuyrukta bekleyerek bilet aldığı, aşkla bağlandığı bu kadının sadece güzelliğiyle bunu sağlamayacağını düşündüm. Selçuk Delipınar ile bunun üzerine gittik ve “istifçi” karakterinin üzerinden Peruz’un zekâsını öne çıkartarak inşaat ettik. Dramaturgumuz Emin Taşdemir de hikâyeyi bu noktalarda kurgulayarak tekrar uyarladı.

“Sahne-i Alem Tiyatrosu ve bu cesur kadınlar her ne kadar siyasetin dışında kalmaya çalışsalar da, yaşam onları derinden etkiledi. Değişen siyasi iklim tuluat tiyatrolarını da etkilemişti. Peruz Hanım 42 sahnede kalıp Afet-i Devran namını yürüttü.”

Evet biraz istifçi” karakterinden biraz bahsedelim. Oyunun üzerine oturduğu önemli bir karakter. İstifçi kimi simgeliyor bu oyunda? Neyi istifliyor?

Bizim İstifçimiz işinden uzaklaştırılmış bir tiyatro tarihi hocası, akademisyen. İşsiz kalınca bir tiyatroda ışıkçılık yapmaya başlıyor. Gerçekleri, hatıraları, halkın çok sevdiği o kadın sanatçıları ve tiyatronun ustalarını unutturmamaya çalışan onların eserlerini, anılarını bize aklından ve kalbinden anlatan kişi. İstifçimiz ironi olacak belki ama gerçek muhafazakar!

Oyun metni aslında bir oyuncu ve iki kukla için yazılmış. Siz farklı bir reji tercih ettiniz, ancak geleneksel tiyatro öğeleri ve yaklaşımı açık biçimde gözleniyor. Nasıl bir yaklaşım izlediniz oyunun rejisini oluştururken?

Sibel Tomaç bu oyunu sanırım 2016-2017 de yazmaya başladı.Sibel’le ayrıca bunun hikayesi konuşulabilir. Sanırım İsmail Dümbüllü’nün hatıraları içinde Peruz Hanım’a rastlamış. Sonra izini sürmeye başladı. Neredeyse yok denecek kadar az kaynak vardı. Sibel sahnelerin güçlü kadınlarını anlatmak istiyordu. Peruz Hanım oyunu böyle yazılmaya başladı. Kurgusunu da gerçek bir istifçi kadın üzerinden anlattarak yaptı. İstifçiyi de kendisi oynadı. Çok güzel bir oyun oldu. Ersin Yaşar yönetti. Kapanan bir tiyatrodan atılan sandıktan çıkan gazete küpürleri ve eşyalarıda kullanarak iki kuklanın yardımyla hikayeyi anlatıyordu. Daha çok Peruz un sahne üzerinde ki gösterilerine, kantolarına, ustalarla olan ilişkilerine yoğunlaşarak bizlere aktarıyordu.

Biz Tiyatro Merdiven olarak Peruz Hanım’ı biraz daha yakından tanımak istedik.Ben yine yönetmen olarak bu soruya cevap vereyim. Keşke bu sohbeti oyunun yazarı Sibel Tomaç, Dramatug Emin Taşdemir ve Selçuk Delipınar’ın da olduğu bir zamanda yapsak. Yaratım sürecini de sürekli birbirimizle konuşarak, araştırarak, okuyarak geçirdik.

Ben Peruz Hanım’ı kendi dönemi içinde değerlendirmek istedim. Dönemin siyasetini görmezden gelmeden Osmanlı’nın sona doğru giderken işgal güçlerinin Beyoğlu’na, Galata’ya , Karaköy’e, İstanbul’a etkilerini araştırarak İstifçi üzerinden Peruz Hanım’ı sahnede ete kemiğe büründürmek istedim. Dönemin siyaseti ve içinde bulunduğu çok uluslu işgal kendi eğlence hayatını da yaratıyordu. Bunlarıda gözardı etmeden oyunu sahneye koymak istedim. Ne kadar başarılı oldum bilemem. Buna seyirci karar versin. Sahne-i Alem Tiyatrosu ve bu cesur kadınlar her ne kadar siyasetin dışında kalmaya çalışsalar da, yaşam onları derinden etkiledi. Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Mütareke yılları, Kurtuluş Savaşı, ardından kurulan Cumhuriyet… Tüm bu değişen siyasi iklim tuluat tiyatrolarını da etkilemişti. Peruz Hanım 42 sahnede kalıp Afet-i Devran namını yürüttü. Bize de düşen pay bu kadının ışıltısını bu güne taşımaya çalışmaktı.

Osmanlının son döneminde geleneksel tiyatro pek çok yönüyle özgün bir kimlik taşıyor. Bugünün tiyatrosuna yansımalarını nasıl yorumluyorsunuz, Batı tiyatrosunun gölgesinde mi kalıyor biraz?

Bu günü unutmamalı, geleceğe bakmalıyız ama dünümüze de sahip çıkmalıyız.Ben bu konuda uzman bir araştırmacı değilim. Ama geleneksel tiyatro demenin çok doğru olmadığını düşünürüm. Geleneksel dediğimiz aslında bizim tiyatromuzun sadece geçmişten gelen kökleri. Her şey değişip geliştiği gibi tiyatromuzda değişti, dönüştü. Hala kökünden beslenen oyunlar halktan daha çok karşılık buluyor. Kendi tiyatrosunun kökünü bilmeden sadece onu taklit ederek sulandıranlar ancak tiyatromuza zarar verenlerdir. Canlı Karagöz oyunu gibi. Batı Tiyatrosu bizim tiyatromuzdan da faydalanmıştır. Ortaoyunundan, meddahtan… Biz de Batı Tiyatrosundan faydalanıyoruz. Kültürde sanatta karşılıklı alışveriş olur. Tiyatro Merdiven’in kurucularından Alpay Ekler bizim Geleneksel Türk Tiyatrosu diye tariflenen dönemi bilen en büyük ustamızdır. Peruz Hanım’ın yazılıp oynanmasında bize öğrettiklerinin de katkısı büyüktür.

Biraz tiyatroların güncel sorunlarına da değinelim. Oyunlarınızı bağımsız bir sahne olan Şişli Tiyatrosu’nda sahneliyorsunuz. Ekonomik kriz, toplumsal olaylar vs.. derken bağımsız tiyatroların dertleri iyice ağırlaştı. Siz nasıl yaşıyorsunuz bu ağır dönemi?

Ahh…Bu günlerde ki duygum bu. Sahnesi olmayan bir tiyatro topluluğu olarak sahne bulma ve sahne kiralarını ödeyebilme en önemli sorunumuz. Sahnesi olan tiyatrolarında sahnelerini ayakta tutma ilgili sorunları var. Temelinde son zamanlarda ve pandemi ile daha net olarak gördüğümüz ekonomik olarak bir tiyatronun sürdürülebilirliği ile ilgili sorun var. Bu piyasa koşullarında artan maliyetleri biletlere yansıtmak zorunda oluşumuz ve zaten zar zor yaratılan tiyatro seyircilerininde bu ekonomik koşullarda bütçe ayırmasının giderek zorlaşması var.

İstanbul dediğiniz zaman her yerinde tiyatro sahnesi varmış gibi bir düşünce oluşuyor. Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu ve kültür merkezlerini çıkardığınızda kalan özel tiyatro sahneleri çok az. Bu sahnelerin de kategorileri var. 200 kişilik ortalama seyircisi olan sahne sayısı çok az. Daha çok zorunluluklardan oluşmuş alternatif sahne diye tabir ettiğimiz yerler var. Bunların kimisi 20, kimisi 50, kimisi 70 kişilik sahneler. Şişli Tiyatrosu şehrin merkezinde ve bir tiyatro sahnesi olarak desteklediğimiz ve oyunlarımızı oynadığımız bir yer. Tiyatro Mitos da oyunlarını Şişli Tiyatrosu’nda oynuyor. Aslında 3 tiyatro ekibi Şişli Sahnesini ayakta tutabilmek için dayanışıyoruz. Daha doğrusu buna mecburuz ve en azından deniyor ve birbirimize omuz veriyoruz.

Bağımsız tiyatroların ve özellikle sahneli tiyatroların ayakta kalabilmesi için devletin, yerel yönetimlerin desteğine ihtiyacı var. Maalesef bu destekler yeterli miktarda ve yükseklikte değil. Aslında bağımsız tiyatrolar bugün uygulanan liberal ekonominin insafına ve zorlu piyasa koşullarının sertliğine terkedilmiş durumda. Bunun en büyük nedeni kültür ve sanata ayrılan bütçenin yetersizliği ve bu konuda üretilen politikaların olmayışı. Kamudan toplanan vergilerle hazırlanan bütçelerde kültür ve sanata ayrılan bütçe daima en alt seviyede oluyor. Bütçenin oluşumunda ve yapılışında yaşanan bu adeletsizliği bütçe hakkımızı gözeterek talep etmek, en önemli önceliğimiz olmalı. Öncelikle bağımsız tiyatrolarında kamusal alanlar olduğu kabul edilmeli. Bu bakış açısı ile farklı ülkelerde uygulanan modeller ve örnekler var. Bununla ilgili birçok tiyatro, grup bakanlığa bilgi ve belge vermesine rağmen hala ciddi bir çalışma ve değişim yok. Bizi dinleyen ve ciddiye alan bir bakanlık yerine bizi oyalayan ve mış gibi yapan bir bürokrasi var.

Sizce bu sorunlar nereye evrilecek, nasıl çıkılacak bu zor dönemden? Son olarak hangi mesajı vermek istersiniz?

Eğer destek görmezsek çok yakında bir çok tiyatro kapanır. Şu an insanlar neşesini kaybetmiş durumda. Bu ekonomik koşullar içinde bizlerin sürdürülebilir bir tiyatro üretme ve sergileme şansımız yok. Halkın da buralara ulaşabilmek için ekonomik koşulları yok. Tiyatro seyirci ile tamamlanan bir seyirlik gösteri yada anlatı olduğu için bizlerin bu birlikteliğe ihtiyacı var.

WhatsApp
Hemen Ara